Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
6 Temmuz 2012 Cuma
Farkındalık OSHO
Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum."Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum;
"FARKINDALIK"
Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin. Ama ben hâlâ ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.
Yazar:Osho
Nanoteknoloji ve Yanlış Ellerdeki Korkutucu Sonuçları
Bazı bilim adamlarına göre geleceğin bilimi, bizi uzay çağına taşıyacak bir özelliğe sahip, bana göre kontrollü kullanılması gereken tehlikeli bir bilim.
‘Nano’ kelimesi Yunanca ‘nannos’ kelimesinden gelir ve “küçük yaşlı adam veya cüce” demektir. Nanoteknoloji maddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol etme bilimidir. Genel olarak 100 nm ve daha küçük boyutta malzeme ve aygıt geliştirmekle ilgilidir. (1 nm metrenin milyarda biridir.)
Maddeler nano boyutta farklı davranışlar hata olağanüstü davranışlar gösterir. Olağan halde ışığı ve elektriği iletmeyen maddelerin, nano boyutta tam tersi özellikler göstermesi ve olağan boyutta sert olmayan maddelerin nano boyutta elmastan bile sert bir davranış göstermelerinin anlaşılması, günümüzde nano teknolojiyi gündeme getirmiştir. Malzemeler nano düzeyde küçültüldüğü zaman, normalde görmediğimiz yeni üstün özelliklerin ortaya çıkması; böylece üretilen nano teknoloji ürünlerinin daha dayanıklı, daha hafif ve daha hassas özellikle donatılmış olması günümüzde nano teknolojiyi ilgi odağı haline getirmiştir.
29 Aralık 1959'da Amerikan Fizik Cemiyetinde Richard Feynman'ın "Aşağıda Daha Çok Yer Var" adlı konuşmasında nanoteknolojide yapılabilen buluşlara değinmesi, nanoteknolojinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Feynman atomları ve molekülleri çok hassas aletlerle manipüle ederek, çok küçük boyutlarda operasyon yapılabilabileceğini anlatıyordu. Tabi o zamanlar tarif edilen bu sürecin ismi henüz nanoteknoloji değildi. Nanoteknoloji terimi ilk kez Norio Taniguchi tarafından "Temel Nano-Teknoloji Konseptleri" adlı makalede dile getirildi.
Feynman küçük boyutlarda yerçekimi gibi kanunlarının öneminin azalacağına, Van der Waals gibi mikro düzeydeki zayıf kuvvetlerin daha önemli hale geleceğini söylüyordu.
1981'de STM (Taramalı Tünelleme Mikroskobu) Gerd Binnig ve Gerhard Rohrer tarafından üretildi. Bu mikroskop atomların yerlerini değiştirebiliyordu. Buluşlarından dolayı 4 yıl sonra Nobel ödülü aldılar.
1980 yıllarda sonra Nano teknolojide ki ilerlemeler artık önü alınmaz bir hızla devam etmeye başlamış ve kullanılan nano partiküllerinin canlı doğasında nasıl bir etki yaptığının araştırmasına ise hiç bir önem verilmediğini TSCA (Toksik Maddeleri Kontrol Kanunu) adlı kanunda görmekteyiz.
TSCA kanununun en büyük zayıflarından biri de, kimyasal malzemeler hakkındaki yetkisinin mahkeme kararları tarafından engellenmesidir. Eğer nanomalzemeler "yeni" kimyasal malzemeler olarak tanımlanmazsa, pratikte çoğu nano partikül aslında TSCA'nın yetkisi dışında kalacaktır.
2007 yılında EPA yayınladığı bir yazıda, yeni kimyasal malzemeler belirlenirken parçacık büyüklüğünün dikkate alınmayacağını belirtmişti. Parçacık büyüklüğünün tam olarak da nanomalzemeleri tanımladığını ve nanomalzemelerin farklı davranmasının ana sebebi olduğu düşünülürse, EPA'nın açıklaması kısaca TSCA'nın bir nanoteknoloji programı olmayacak anlamına geliyor. Ancak şu iki husus önemli. İlki, hukuksal olarak parçacık boyutunun dikkate alınmaması doğru olabilir, yazı sadece malzemenin moleküler yapısını dikkate alıyor. İkincisi, bazı nanomalzemelerin gerçekten de molekül yapısı büyük hallerindeki moleküllerinden farklıdır, yani bu tip malzemeler yeni malzemeler kategorisine girebilecektir. Fakat, nanomalzemelerin çoğu bu düzenleme ile yani malzemeler kategorisine giremeyebilir, çünkü çoğu madde büyük halininkiyle aynı kimyasal bileşim ve yapıya sahip. Ve benim kanımca artık nano pariküllerinin canlı ortamlarda kullanılacaksa insan sağlığı üzerinde zararları olup olmadığının test edilerek bir standart yapıya kavuşturulmasıdır.
Bun yanında nano partüllerin insan sağlığı üzerinde etkileri üzerine geniş kapsamlı bir çalışmaya rastlanmamasına rağmen ( http://nanoturkiye.blogspot.com/2008_07_01_archive.html#ixzz1Z8i6wG1E )
2008 yıllarında Almanya Federal Hükümeti çevre ve doğayı koruma altında kurulan (Bund) derneğinin yayınladığı “Laboratuardan tabağımıza” adli makalede, nano partikal ile işaretlenmiş ürünlerin, potansiyel çevre ve sağlık üzerine artan tehlikeleri olduğuna işaret etmek için bilimsel kanıtlarla ispatlanan 100’un üzerine vaka bulunduğuna dikkati çekerek Nanomaterial olarak tanımlanan ürünlerin yasaklanmasını istemiştir. Bu derneğin bulguların göre Nanopartüküllerin insan metabolizmasında çok büyük toksik zarara yol açmaktadırlar. Mesela, zararsız bir katkı maddesi olan titanium dioksit de nano boyutunda DNA ya zarar vererek, hücre fonksiyonunu ve insan bağışıklık sistemini bozmaktadır. Ayrıca, gıdalarda bulunduğunda ise sindirim sisteminin bağırsak duvarlarından nüfus edilerek kan dolaşımına katılmaktadır. Bağırsaklarda infulamasyona yol açmakta, hatta beyin bariyerinden rahatlıkta geçebilmektedir.
(Aus dem Labor auf den Teller Die Nutzung der Nanotechnologie im Lebensmittelsektor)
2011 yilinin yarisinda bu dernek yaptigi bu çalışmaları Alman hükümetine duyurmayı başaramamiş olsa gerek ki hala nanoteknoloji Almanya da tüm hızıyla devam etmektedir.
Ego OSHO
Ego ve onun oyunları: Evlilik onun oyunudur, para onun oyunudur, iktidar onun oyunudur. Tüm oyunlar egonun oyunudur. Toplum şu ana kadar oyunlar oynar ve halde kalmıştır; bu, dünyanın her tarafında sürekli devam eden bir olimpiyattır. Herkes yukarıya doğru mücadele ediyor ve diğer herkes onu bacaklarından aşağı çekiyor çünkü Everest'in zirvesinde hepinizin duracağı kar yer yok.
Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Yahut huzur, sükünet, saadet... Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın.
Egonu bir kenara fırlat. Tüm egoyu paramparça et. Egoyu yok ederek, kendi özünü keşfedeceksin. Ve bu keşif mümkün olan en muhteşem keşiftir çünkü o mutlak saadete doğru bütünüyle yeni ve kutsal bir yolculuktur...
Şimdi nin Gücü Echart Tolle
"Kendinize şunu sorun: Yaptığım şeyde sevinç, rahatlık ve hafiflik var
mı? Eğer yoksa, zaman şimdiki anı örtüp karartıyor ve yaşam bir yük ya da bir
mücadele olarak algılanıyor demektir.
Eğer yaptığınız şeyde bir sevinç, rahatlık ya da hafiflik yoksa, bu ille de
yaptığınız şeyi değiştirmeniz gerektiği anlamına gelmez. Nasıl'ı değiştirmek
yeterli olabilir. "Nasıl" daima "ne"den daha önemlidir.
Elde etmek istediğiniz sonuçtan çok, bunu nasıl yaptığınıza daha fazla dikkat
verip veremeyeceğinize bakın. En büyük dikkati yaşanan anın sunduğu şeye verin.
Bu, olanı tamamen kabul ettiğiniz anlamına gelir, çünkü siz en büyük dikkati
bir şeye verip de aynı zamanda ona direnemezsiniz.
Siz şimdiki anı onurlandırır onurlandırmaz, tüm mutsuzluk ve mücadele
ortadan kalkar ve yaşam sevinç ve huzurla akmaya başlar. Şimdiki-anın
farkındalığıyla davrandığınızda, yaptığınız her şey -en basit eylem bile- bir
nitelik, özen ve sevgi duygusuyla dolu hale gelir."
“Düş
var olan en gerçek şeydir.”
“Bir gün, artık çalışması gerekmeyen,
düşlemeyi bilen bir toplum olacak; sevgi dolu, düşlemeye yetecek kadar zengin
ve düşlediği için ebediyen zengin kalacak bir insanlık.”
“Her insan yeniden doğmadan önce mutlaka
ölmelidir. “Ölmek” hüzünlerin yönettiği kaba saba bir dünyadan yok olmak ve
daha üst düzeyde ortaya çıkmaktır.”
“Tüm olasılıklar şimdinin içinde
bulunur.”
“Ben” içinde taşıdığın ayrılıktır; “ben”
senin yalanlar ordundur. Kendi “küçük ben”lerinden bini her söyleyişinde yalan
söylüyorsun.
Ancak kim olduğunu biliyorsan “ben”
diyebilirsin. Yaşamının efendisiysen ve bir iraden varsa.
Kendini gözle. Kim olduğunu bul!
“…dünya senin onu düşlediğin gibidir.”
“Bir tek düş gerçektir.”
Visibilia ex Invisibilibus
Gördüğümüz ve dokunduğumuz her şey, her
görünen bir görünmeyenden gelir.
“Kendini içinde bağışlamak, yaşayan bir
insanın yapması gereken asıl işidir.”
“Bağımlı olmak, kişinin kendisine
inanmayı bıraktığının ve düşlemekten vazgeçtiğinin bir göstergesidir.”
“Dünyanın bütün kitapları, varlığın tek
bir atomunda saklıdır.”
Sevgi sözcüğünün gerçek anlamını,
Latince karşılığı olan a-mors, yani “ölümün olmaması veya ölümsüzlük”
etimolojisinde bulabiliriz.
Ölümsüz şehir Roma’nın adı da “amor”
sözcüğünün tersten yazılmış biçimiydi ve bu bir rastlantı değildi. Roma’ya
kurucusunun ona verdiği adın içine mühürlenerek “ölümsüz” yazgısı kazınmıştı.
“Beden, ruhun ete bürünmüş halidir. Ruh
ne kadar ölümsüzse, beden de o kadar ölümsüzdür.”
“Kişi başına gelen durumlara karşı tavrını
değiştirdiğinde, başına gelecek olayların doğası da zamanla değişecektir.”
Lupelius’un felsefesine göre, bizim
varoluş durumlarımız uygun olayları kendisine çeker ve bu olaylar, bizim içinde
bulunduğumuz aynı durumları yeniden yaşamamıza neden olur.
İster bilinçli, ister bilinçsiz olsun,
kişinin başına dışarıdan gelen hiçbir olay onun rızası olmadan gerçekleşmez.
Hiçbir şey insan düşüncelerinin içinden geçmeden oluşamaz. İşte bu yüzden
düşünce en büyük güçtür. Lupelius
Varoluş bizim icadımızdır ve bu yüzden
sadece bize bağlıdır. Lupelius
Geleceği bilen Delphi tanrısı Apollon
Yunan uygarlığının birleştirici bir simgesiydi.
Delphi’ye geleceği üstüne Tanrı’ya soru
sormaya gelen bir hac yolcusu, kehanet için yapılmış bu tapınağın girişindeki
alınlığa kazılmış “Kendini bil” sözüyle karşılaşırdı.
(Yunanlılar) o dönemde, dünyanın tüm
felsefelerini temellerinden sarsan bir ikilemle önceden belirleniş ve
kaçınılmaz bir gelecek bildiren ölümlü kaderini mi, yoksa homo faber, yani
insanın kendi kaderinin mimar olduğu inancını mı izlemeli sorusu karşısında
kararsız kalmışlardı
Kendini bil.
Kendisini, varlığını, kendi
düşüncelerini, önyargılarını ve duygularını bilen kişi, geleceğini de
bilmektedir, çünkü düşündüğümüz her şey yaşadığımız dünyayla bağlantılıdır; ruh
durumumuz kendi kaderimizdir.
“Her şey burada ve andadır! Her insanın
yaşamında, geçmiş ve gelecek daima birlikte hareket etmektedir.”
Geçmiş ve gelecek, birbirinden ayrı
değil, iç içe geçmiş dünyalardı, ayrılmaları olanaksızdı. İşte tek gerçek
buydu.
Tek çözüm de “kendini içinde
bağışlamaktı”. “Kendini bağışlamak” bir zaman makinesiydi…sıradan bir akılda
çoktan silinip gitmiş olan geçmişe ve henüz bilinmeyen geleceğe yolculuk
etmemizi sağlayan bir makine.
Geçmiş ve geleceğin bu an içine
sıkıştırıldığı “dikey zaman” ve “zaman beden” kavramları…
Bir kişi “kendini gözlemleyebilirse”
geçmişindeki her şeyi düzeltebilir.
Kendini gözleme, düşleme sanatının
sadece ilk adımıdır.
“Ölüm bir hatadır. Ve doğaya aykırıdır.”
Lupelius el yazmasında: “Yiyecek, uyku,
seks, hastalık, yaşlılık ve ölüm zihinsel kötü alışkanlıklardır. Boş inanış ve
yanılsamalardır. Kişi bunlardan kurtulmalıdır.” diyordu.
Daha az ye, daha çok düşle. Daha az uyu,
daha çok nefes al. Daha az öl ve ebediyen yaşa.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)